Kurtuluş ve kurtarıcı arasında, organik bir bağ olduğu,
anlaşılan bir gerçek. Anlaşılamayan ise, kurtuluşun ne sıfat alıp alamayacağı ve
kurtarıcının kim olup olamayacağı konusudur.
Kurtarıcı fikri, çoğu din ve
kültürlerde yer edinmiş ve kavramı karşılayan kelimeler, diller ve dinlere göre
değişmiştir. Çoğu din ve ulusun beklediği kurtarıcı, kendi tarihinin maddi gerçekliğine bağlı gelişen psikolojik
ve sosyolojik koşullarda belirmiştir.
Çaresizlik içerisine düşmüş ve her
çaresizlikte, kurtarıcı beklemeye alışmış toplum, uzlaşmacı-uysal bir karaktere
dönüşmüştür. Sorumlulukları bir başkasına yüklemek ve gerçeklerden kaçmak,
toplumun karakterinin bir parçası haline gelmiştir. Bütün bu bekleyişin
temelinde, kendi bağımlı kişilik yapısı, bilgi ve deneyim eksikliği, özgüven
eksikliği ve korkaklık vardır. Bütün bu özellikler, toplumu oluşturan bireylerin
kişisel gelişimini tamamlayamamasının getirdiği yetersizliklerdir. Kurtarıcı
beklemek, mevcut durumlarda ortaya çıkabilecek en pasif tepkidir.
Kurtarıcının
ortaya çıktığı sanıldığında ise, onun otoritesine kulluk da beraberinde ortaya
çıkacaktır. Yapılan her şey, sorgusuz kabul edilecek ve yapılan her işte "bir
hayır vardır" denilecektir. Sonuç olarak sorgulanmayan, eleştirilmeyen
kurtarıcı, diktatöre dönüşecektir. Burada, toplumsal kurtuluşa değiniyoruz. Peki
kurtuluşun bireyseli olur mu? Örneğin, ekonomik özgürlük elde etmiş olması, bireyin kurtuluşu
mudur? Toplumsal kurtuluş gerçekleşmeden, bireyin kurtulması mümkün müdür? Bence,
bireysel kurtuluş, liberallerin yalanıdır. Peki toplumu kurtarma görevi kimindir?