Advertisement

YURTTA SOSYALİZM, CİHANDA KOMÜNİZM!

KURTARICI BEKLEMEK


Kurtuluş ve kurtarıcı arasında, organik bir bağ olduğu, anlaşılan bir gerçek. Anlaşılamayan ise, kurtuluşun ne sıfat alıp alamayacağı ve kurtarıcının kim olup olamayacağı konusudur.
 
Kurtarıcı fikri, çoğu din ve kültürlerde yer edinmiş ve kavramı karşılayan kelimeler, diller ve dinlere göre değişmiştir. Çoğu din ve ulusun beklediği kurtarıcı, kendi tarihinin maddi gerçekliğine bağlı gelişen psikolojik ve sosyolojik koşullarda belirmiştir.
 
Çaresizlik içerisine düşmüş ve her çaresizlikte, kurtarıcı beklemeye alışmış toplum, uzlaşmacı-uysal bir karaktere dönüşmüştür. Sorumlulukları bir başkasına yüklemek ve gerçeklerden kaçmak, toplumun karakterinin bir parçası haline gelmiştir. Bütün bu bekleyişin temelinde, kendi bağımlı kişilik yapısı, bilgi ve deneyim eksikliği, özgüven eksikliği ve korkaklık vardır. Bütün bu özellikler, toplumu oluşturan bireylerin kişisel gelişimini tamamlayamamasının getirdiği yetersizliklerdir. Kurtarıcı beklemek, mevcut durumlarda ortaya çıkabilecek en pasif tepkidir.
 
Kurtarıcının ortaya çıktığı sanıldığında ise, onun otoritesine kulluk da beraberinde ortaya çıkacaktır. Yapılan her şey, sorgusuz kabul edilecek ve yapılan her işte "bir hayır vardır" denilecektir. Sonuç olarak sorgulanmayan, eleştirilmeyen kurtarıcı, diktatöre dönüşecektir. Burada, toplumsal kurtuluşa değiniyoruz. Peki kurtuluşun bireyseli olur mu? Örneğin, ekonomik özgürlük elde etmiş olması, bireyin kurtuluşu mudur? Toplumsal kurtuluş gerçekleşmeden, bireyin kurtulması mümkün müdür? Bence, bireysel kurtuluş, liberallerin yalanıdır. Peki toplumu kurtarma görevi kimindir?