Advertisement

YURTTA SOSYALİZM, CİHANDA KOMÜNİZM!

EKONOMİ POLİTİK


Sermayenin Bilimi Değil, Toplumun Yasası: Politik Ekonomi

Ekonomi, dar anlamıyla sayılar ve piyasalar değil; insanın toplumsal varoluşunun temelidir. Türkçeye yanlış çevrilmiş “ekonomi-politik” deyiminin aslı politik ekonomidir: yani devlete, toplumsal yapıya ve iktidar ilişkilerine ait ekonomi. Bu kavram, Yunanca politikos (devlet, toplum) ile oikonomia (hane yönetimi) sözcüklerinden gelir; kökeni bile bize, ekonominin siyasetten ayrı düşünülemeyeceğini gösterir. Marks’ın dediği gibi, “maddi hayatın üretim tarzı” siyaseti koşullandırır. Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı dediğimiz politika, üretim ilişkilerinden bağımsız değildir.

Burjuva Bilimin Doğuşu

17. yüzyılın sonlarında, merkantilist dönemin değerli maden yığmacılığı ve ticari kapitalizmin kargaşası içinde ekonomi politik doğdu. Fizyokratlar ve Adam Smith’in 18. yüzyılda attığı adımlar, onu “ulusal zenginliğin üretim ve bölüşüm yasalarını” arayan bir bilim hâline getirdi. Bu dönemde toprağın ve emeğin ürünü ücret, kâr ve rant olarak üçe ayrılıyor; ekonomi politik de bu bölüşümü yöneten yasaları saptamayı temel görev biliyordu. Devletin ekonomiye müdahalesi, burjuvazinin yeni düzenini kurmak için tartışılıyordu.

Manüfaktür burjuvazisinin yükselişiyle birlikte bu bilim, kaçınılmaz biçimde burjuva çıkarlarının hizmetine girdi. Kapitalistin üretim, değişim ve bölüşüm koşullarını tahlil ederken tek amacı kârı azamileştirmek, krizlere çözüm bulmaktı. Makro ve mikro iktisat ayrımı bile bu pratik ihtiyaçlardan doğdu. Ulusal üretim, ulusal ticaret, ulusal gelir… Hepsi sermayenin, yani kapitalin etrafında örgütlendi. Burjuva ekonomi politik, devleti kapsayan ama esasen kapitalist düzeni ayakta tutmayı hedefleyen bir aygıta dönüştü.

Marksist Kopuş ve Bilimin Gerçek Anlamı

Fakat insanlık tarihi, burjuva ideologlarının iddia ettiği gibi “doğal ve değişmez” değildir. İlkel komünal, köleci, feodal ve kapitalist üretim biçimleri, her biri kendi yasalarına tabi tarihsel aşamalardır. Bu gerçeği bilimsel temele oturtan, Marks ve Engels’in geliştirdiği Marksist ekonomi politiktir.

Engels’in tanımı nettir: Marksist ekonomi politik, insan toplumlarında maddi yaşam araçlarının üretim ve değişimini yöneten yasaların bilimidir. Bu bilim, yalnızca kapitalizmi değil, tüm üretim biçimlerini –ilkel komünalden köleciliğe, feodalizmden kapitalizme– inceler; her dönemin üretim, değişim ve bölüşüm ilişkilerinin yasalarını ortaya çıkarır. Kapitalist toplumun “sonsuz” değil, tarihsel olarak geçici olduğunu, sermaye birikiminin kendi yıkım tohumlarını taşıdığını gösterir.

Krizlerin Kaçınılmazlığı

Marks’ın Kapital’de sergilediği tahlil, kapitalizmin irsi hastalığını açığa çıkarır: aşırı üretim. Kapitalist üretim sürekli daha büyük krizler doğurur. Her “aşılan” bunalım, bir sonrakini daha da derinleştirir. Bolluk içinde sefalet, işsizlik ve yoksulluk kapitalizmin rastlantısı değil, zorunlu sonucudur. Burjuva ekonomistleri bunu “risk” diye yumuşatır; oysa bu, sermayenin çelişkisidir.

Sınıfların Bilimi

Marksist ekonomi politik, toplumsal ilişkileri ezen–ezilen basitliğine indirgemez; üretim ilişkilerinin doğasından kaynaklanan sınıf ayrımlarını bilimsel olarak çözümler. Proletaryanın sömürüsü kişisel beceriksizlikten ya da kaderden değil, üretim tarzının niteliğinden doğar. Reformlar veya “insancıllaştırılmış” bir kapitalizm bu gerçeği değiştiremez. Çözüm, kapitalizmin bütünsel tasfiyesidir.

Bu yüzden Marksist ekonomi politik, burjuva terminolojisini reddeder; kendi kavramlarıyla konuşur. Bu dil, burjuva ekonomistlerine “yabancı” gelir; çünkü onların bilimi, tarihsiz bir yatay düzlemde, kapitalizmi ebedi varsayarak düşünür. Oysa gerçek ekonomi politik, değişim sürecini, üretim ve bölüşümün etik ve tarihsel boyutlarıyla birlikte kavrar; insanı donmuş bir öz değil, potansiyelini geliştiren bir varlık olarak ele alır. Üretim, insanın özünün nesneleştiği toplumsal süreçtir ve bu süreçte çelişki, gerilim, sınıfsal çatışma kaçınılmazdır.
Tarihin Yönü

Kapitalist yeniden üretim, sistemin kendi sonunu getirecek dinamikleri içinde taşır. Sermaye birikimi çalkantı ve bunalımlarla dolu, doğrusal olmayan bir süreçtir. Bu nedenle Marksist ekonomi politik, yalnızca ekonomi bilimi değil, aynı zamanda bir tarih teorisidir: üretim biçimlerinin ardışık gelişimini, sınıf mücadeleleriyle birlikte açıklayan bilim.

Sonuç: Özgürlüğün Bilimi

Bugün burjuva ekonomi politiği hâlâ “zenginliğin” yasalarını araştırıyor; ama bu zenginlik, azınlığın sermaye birikimidir. Marksist ekonomi politik ise bize başka bir yol gösterir: İnsanlığın üretim güçlerini tüm toplumun yararına kullanabileceği, özel mülkiyet zincirlerinin çözüldüğü bir dünya. Kapitalizmin krizleri, bu yeni dünyanın kapısını aralayan çekiç darbeleridir. Gerçek politik ekonomi, sermayenin değil, insanlığın özgürleşmesinin bilimi ve pratiğidir.