Advertisement

YURTTA SOSYALİZM, CİHANDA KOMÜNİZM!

KOMÜNİZASYON TEORİSİ

1968'den beri gelişen teori, katı bir programı değil, katı bir parti çizgisi olmadan ırkçı ve cinsiyetçi kapitalizmin nasıl işlediğinin ve nasıl ortadan kaldırılacağının ne anlama geldiğiyle ilgili, devrimin neye benzeyeceğine dair bir anlayış sunar. 1968 Hareketi'ne bir eleştiri olarak ortaya çıkan komünizasyon, hiçbir zaman bir eğilimi ya da tutarlı bir çizgiyi temsil etmemiştir. Bilimsel sosyalizmin var olmadığını, sosyalizmin yalnızca bir yaşam biçimi olduğunu iddia ederek, dekolonizasyonu savunurken de-kolonize edilmiş bir sosyalist develetin var olamayacağını iddia eder. İşgal altındaki topraklarda var olan kapitalist sosyal ilişkİlere saldırırken, yerleşimci-kolonyal-kapitalist yaşam biçiminin yalnız soy-kırım değil, aynı zamanda eko-kırım olduğunu vurgular. Komünizmi tüm kapitalist toplumsal ilişkilerin bir toplumsal devrimle hemen komünist olanlarla değiştirilmeye başlandığı ve geçiş aşamalarını reddeden bir süreç olarak kabul eder. Yani kapitalizmi yeniden ürettiğini iddia ettiği proletarya diktatörlüğünü reddeder. Bu bağlamda komünizasyon, proletaryanın, proleter devlet ya da işçi konseyinin bir döneminden sonra değil, hemen ortadan kaldırılmasıdır. Amacı neyin değiştiğini kabaca değerlendirmek olduğu için bağlamı kısaca önceki zaman ve şimdiyi karşılaştırmak üzerinden kurar. Ne bir ideal ne de bir program olarak komünizm anlayışıdır. Teoriye göre komünizasyon devrimci bir pozisyon, devrimden sonra inşa edilen bir toplum biçimi, bir taktik, stratejik bir perspektif, bir örgüt ya da bir plan değil devrimin kendisidir. Ücretli emek, takas, değer formu, devlet, işbölümü ve özel mülkiyet dahil tüm kapitalist üretim biçimini hemen ortadan kaldırmaktır. Takipçilerine göre klasik hareketler, toplumu durma noktasına getirerek durgunluktan devrim doğmasını beklemiştir. Komünizasyon ise malları parasız dolaştırarak devrim olma eğilimindedir. Komünizasyona göre proletarya hâlâ bir sınıf olarak var, ücretli emek hiç olmadığı kadar küresel bir yaşam koşulu ama proletarya dağınık ve parçalanmış durumdadır. Sermaye ile ilişkisi güvencesizdir ve sermaye artık proleterler arasındaki ayrımları şiddetlendiriyor, proletaryayı parçalıyor ve en çok buna güveniyordur. Yani proletarya kapitalizmin içinde bir sınıf olarak özerkliği nedeniyle sermayeye karşı bir sınıf olarak gücünü inşa edemez. Bu bağlamda devrim, proletaryanın bölünmüşlüğünün üstesinden gelebilecek tek süreç olmalıdır. Devrimci eylem, proleterler arasındaki tüm farklılıkları hemen ortadan kaldırmadan devrimci ya da komünizasyon değildir. Komünizasyon, bütünlük düzeyinde, bütünlüğün ortadan kaldırıldığı bir harekettir. Yani komünizasyon, lineer devrim anlayışlarının aksine, sınıf mücadelesinin kendi dinamiği içindeki niteliksel bir değişimin ürünüdür. İyileştirici bir kavrayıştan dönüştürücü bir kavrayışa niteliksel bir değişim olmadan kimse devrimci olamaz. Bir faaliyet, bütünsel olarak gerçekleşiyorsa, komünist sosyal ilişkiler yaratma biçiminde kapitalizme karşı sınıfsal ve sosyal sistem çapında bir saldırının parçası ise komünizasyondur. Eğer bunun parçası değilse kapitalist sosyal ilişkiler bütünün yeniden üretiminin bir parçasıdır. Bu bağlamda, proletarya ve müttefikleri kapitalist sınıf ilişkisinin yeniden üretimine dahil olduğu ve ortadan kaldırılacak olanın parçaları olduğu için devrimin araçları olmayacaktır. Oysa radikal bir kopuş olduğunu iddia eden komünizasyonun kendisi, sermaye dünyasına içkin bir şekilde, kapitalist sosyal ilişkilerin halihazırda var olan öncülleri temelinde sermayenin aşılması için parti, öz-yönetim ve işyeri örgütlenmelerinin sınırlarını kabul etmeyen bir mücadeledir.